Basın Açıklamaları
ÖĞRETMEN KALABİLMEK
- Dr.Hasan Hüseyin SELVİ
ÖĞRETMEN KALABİLMEK
Büyük bir amaçtan sıra dışı bir fikirden etkilendiğimizde tüm düşüncelerimiz zincirlerini koparır, zihnimiz sınırlarını aşar, bilincimiz her yönde genişler. Kendimizi yeni, mükemmel ve şaşırtıcı bir dünyada buluruz. Uyuyan güçler, yetenekler ve beceriler canlanır ve her zaman hayal ettiğimizden daha iyi biri olduğumuzu keşfederiz (Sharma, 2012). Öğretmenlik bu bağlamda yeni dimağlara ilham vermek ve uyuyan devleri uyandırmak için oldukça etkili ve yaratıcı bir meslektir. Öğretmenlik, düşünce ekip eylem biçen nadide meslekler arasında yer alır. Öğretmen bilge insandır ya da öyle olmalıdır. Bilge öğretmen olabilmek oldukça zordur, ondan daha zoru öğretmen kalabilmektedir. Halde, tavırda ve fikirde öğretmen kalabilmek bir “savaşçı” olabilmeyi gerektirir. Öğretmen olmanın yolu; sürekli öğrenen okulun bir parçası olmaktan ve öğretmen kalabilmenin yolu ise farkındalık düzeyi yüksek olmaktan geçer.
Hayatın olağan akışı çok hızlıdır. Büyük ideallerle mesleğe başlayan bir öğretmen zamanla okulun hızına kendini kaptırıverir. Okulda günler çok hızla geçer. Bu hızlı döngünün çarkları arasında öğretmen; öğrenmenin, öğrencinin ve okulun inceliklerini kaçırmaya başlar. Çoğu zaman okul koridorlarındaki çiçekleri fark etmez, öğretmenler odasında içtiği çayın tadını, eski bir kitabın kokusunu almaz olur. Oysa öğretmenler odasında bir çay bile öylesine içilecek bir içecek değildir. Öğretmenlere özellikle okul idarecilerine bugün okulda kaç çay içtin? Diye sorulduğunda muhtemelen sayısını hatırlamayacak, içmiş olmak için içtiğini ifade edecektir. Oysa bir kültür ülkesi olan Çin’de de çay içmek, takdir etmek için yapılan bir seromodir. Çin çay seremonisi, doğu felsefesinin bilgeliğini içerir. Okulda çay içilen öğretmenler odası, okulun her bölümü hatta her köşesi öğrenme ortamı için önemli bir mekândır. Okulda en önemli mekân sınıftır. Düşünerek girilen tek kapı, yalnız sınıf kapısıdır (Topçu, 2018). Okulda zihnimizi zekâmıza hizmetkâr değil zekâmızı düşünmemize hizmetkar yapmalıyız. Okulda yapılan iş değerlidir ve her hamlesi hissedilerek yapılmalıdır.
Bir gün Buda, haftalık sohbetlerinden birini yapıyormuş. Kralda onu dinlemeye gelmiş. Kral sürekli dalıp ayağıyla oynuyormuş. Buda birkaç kez ayağı ile oynamaması için Kralı uyarmış. Kral “Çoğu kez ayağımla oynadığımı farkında değilim, sen söyleyince ayağımla oynadığımı fark ediyorum” diye yanıt vermiş. Buda: “Sen bir Kralsın, ayağınla oynadığının bile farkında değilsin. Birçok kral farkında olmadan birçok insanın ölmesine neden olabilir hatta savaşların çıkarılmasına bile neden olabilir” diye yanıt vermiş. Bir kral farkında olmadan savaş çıkarabildiği gibi bir öğretmen de farkında olmadan veya farkına varmadan eylemde bulunabilir. Farkında olmak AN’a odaklanmaktır. Farkındalık düzeyi düşük bir öğretmen sadece bir öğrenci görür. Farkındalık düzeyi yüksek bir öğretmen ise öğrencinin ardında gizlenen karakteri, öğrencinin yeteneklerini ve varsa problemlerini görür. Farkındalık düzeyi yüksek bir öğretmen dersleri dışında karakter eker davranış biçer. Farkındalık düzeyi düşük öğretmen ise buzul toprak altında yaşamsal faaliyetlerini en aza indiren ve sadece ölmeyecek düzeyde yaşayan kurbağaya benzer. Okula yeni başlayan bir öğretmen kendini diğerlerine benzetmek isteyen ve sıradan olmayı empoze eden bir sistem ile karşılaşır. Haşlanmış kurbağa misali sisteme birçok öğretmen adapte oluverir. Cüceloğlu deyimiyle kendin olarak kalabilmek, sıradan olma fikrine boyun eğmemek ve kendin kalabilmek “savaşçı” olmayı gerektirir.
Aksiyoner birçok öğretmen kendi farkındalık düzeyini yüksek görebilir. Onlar için küçük bir farkındalık testi yapabiliriz.
1. Soru: Öğretmenler odasında genelde hangi konularda sohbet etmektesiniz?
2. Soru: Bir dilek hakkınız olsaydı ne dilerdiniz?
3. Soru: Gyges’in görünmez olmayı sağlayan yüzüğüne sahip olsaydınız ilk olarak ne yapardınız?
1. soruya muhtemel cevaplar “ekonomi, ek ders, politika, okul sorunları, maçlar, borsa, vb.” olurdu. 2. Soruya cevaplar muhtemelen daha yaratıcı olurdu. Sonsuz dilek hakkına sahip olmak veya ölümsüz olmak gibi yanıtlar olabilirdi. Üçüncü soruya yanıtı hiç vermeyelim. Kendi cehaletinin farkında olmak gibi insani bilgeliğe sahip Sokrates döneminde en çok konuşulan konuların başında; iyilik, erdem ve ahlak gibi konular gelmekteydi Günümüz çarşısında bu kavramların gerçek alıcısı pek bulunmamaktadır. Bir dilek hakkımız olsaydı ve gerçekleşme ihtimali olsaydı bu dileğimizi neden öğrencilerimiz için değil de kendimiz için kullandık? Farkındalık düzeyi yüksek öğretmenin öznesi öğrencidir.
Platon ahlak ve adalet anlayışına yönelik Gyges’in yüzüğünü örnek verir. Gyges, Lidya kralının hizmetinde bir çobandır. Bir gün altın bir yüzük bulur. Bu yüzüğü parmağında çevirdiğinde görünmez olmaktadır. Gyges, saraya girer, sarayda kralı öldürüp yerine geçer ve kraliçe ile evlenir. Platon bu öyküsünde: böyle bir yüzüğe sahip olsak ahlaklı olmaya devam eder miydik? Ahlaklı olmak, görünmezlik gibi bir güçle gerekli olmaktan çıkarılsaydı ne olurdu? Diye sorarak ahlaki tutumlara felsefi bir yaklaşım getirmektedir. Öğretmenlerin kariyer sorunlarının tartışıldığı bugünlerde okulun öznesi olan öğrencinin kariyerinden bahsetmemek ne kadar ilkeli bir davranış olabilir. Oysa okulda öğretmen olarak varlığımızın nedeni öğrencidir, asıl görevimiz öğrencinin yüksek yararına yani kariyerine odaklanmaktır.
Kendi şahsi dileklerimizin bizi mutlu etmeyeceği bilinen bir olgu. Buna bir örnek hikaye verebiliriz. Augustus’un annesinin dileği herkes tarafından sevilen bir çocuğa sahip olmaktı. Annesinin bu dileği gerçekleşti. Augustus çok güzel bir bebek olarak dünyaya geldi. Herkes tarafından çok sevildi. O kadar çok sevildi ki annesi daha onun çocukken yaptığı bencil davranışlarını fark etmiş bunları değiştirmeye çalışmış lakin çevrenin olumlaması nedeniyle başarılı olamamıştı. Sonunda her isteği yerine getirilen bir gence dönüştü. Ancak çok sevilen ve kusurların görmezden gelinen biri olmak Augusts’a yaramadı. Kısacası mutsuzdu. Seveni çok olsa da yalnız yaşadığını biliyordu. Herkes tarafından çok sevilen biri olmak ona mutsuzluktan başka bir şey vermedi. Sonunda sıradan biri olmak istedi. Ölmeden önce bu dileği de gerçekleşmiş oldu. Augusts sıradan bireye dönüştükten sonra geçmiş yaşamında yaptığı olumsuzluklarla yüzleşmek zorunda kaldı. Bedellerini ödedikten sonra normal bir yaşama kavuşabildi (Hesse, 2018). Öğretmenlik mesleği birçok popüler meslekte olduğu gibi çok kazançlı ya da şöhret getiren bir meslek olmayabilir. Öğretmen olabilmek ve sonrasında öğretmen kalabilmek dünyanın en insani mesleği. Sıradan ama gerçek bir insan olarak öğretmenlik yapmak dünyanın en doyumlu mesleği olsa gerek.
Mesleğimizin ne kadar kıymetli olduğunu göstermek adına verdiğimiz örnekler bizi karamsarlığa düşürmesin. Birçok eğitim kurumunda, okulun anlamına uygun farkındalık düzeyine sahip öğretmenlerimiz eğitim sistemimizin lokomotifi olmaktalar. Ders saatleri dışında öğrenci sorunlarıyla ilgilenen, kitap okuma kulüplerine katılan sadece okulu değil ülke/çevre sorunlarını dert edinen öğretmenlerimizin sayısı hiç de az değil. Öğretmenler odasını kütüphaneye çeviren, öğretmenler odasında eğitim sorunları tartışan, müdür odasında kitaplığından öğretmenlere ödünç kitaplarını veren okul müdürleri ile sürekli karşılaşmaktayız. “Savaşçı” diye nitelendirebileceğimiz öğrenerek öğreten öğretmenlerimiz için bir dilek hakkımız olsaydı önce sağlıklı bir yaşam ve ardından ceplerinin dolu olmasını dilerdim. Ta ki kendi sorunları ilgilenme, öğrencilerinin sorunları ile ilgilenmenin önüne geçmesin. Öğretmenler günümüz kutlu olsun.
Dr. Hasan Hüseyin SELVİ/Eğitim Müfettişi